MUSTAFA PULTAR           DUM VENTUS EST, SPES EST



ABAŞO BABAFİNGO HAMAYLISI NE OLA Kİ?


 

Arada sırada İstanbul’a denizci ülkelerin yelkenli okul gemileri uğrar, Dolmabahçe’nin açığındaki palamar şamandıralarına bağlanırlar. İtalyanların Amerigo Vespucci’si gelir, Rusların Sedov’u gelir, Polonyalıların Zawisza Czarny’si, Uruguaylıların Capitan Miranda’sı, Almanların Gorch Fock’u.

 

Libertad

Beş altı yıl önce de Arjantinlilerin Libertad’ının Galata yolcu salonunun önündeki rıhtıma bağlandığını hatırlıyorum. Tam armalı, yani bütün direkleri kabasorta (Venedikçe cavo a sorda = boş ve sağır) yelkenlerle donatılmış bu güzel gemiyi hayranlıkla seyrederken, gözüm uzun zaman armasına takıldı kaldı. Örümcek ağı gibi karmaşık ama düzenli, narin ama sağlam olan bu armanın gizini çözmeye çalışırken, aklıma “kontra mizana abaşo gabya prasyası” türünden denizcilik terimleri geliyordu. Ama bir türlü neyin ne olduğunu çözemeyince, Lûtfi Gürçay’ın Gemici Dili adlı sözlüğünün (İstanbul: Deniz Basımevi, 1962) önsözünde yazdıklarını hatırladım.

 

"Bu gidişle bir gün gelecek ki, duyulan bir tâbiri anlamak veya herhangi bir eserde görülecek bir ıstılahı (terimi) kavramak için şuna buna başvurulacak ve belki cevap verebilecek kimse de bulunmayacak.” diyordu Gürçay. “Bu tehlike bizlerden ziyade yerlerimizi doldurmak üzere yetişenler, yetiştirilenler için daha şümullü (kapsamlı) olacak."

 

O gündür bu gündür, ne zaman bir okul gemisinin gelip Galata rıhtımına bağladığımı görsem, hep bu söz aklıma gelir. İyi ki o okul gemileri var, yoksa seren armalı yelkenlileri hepten unutup gidecek; deniz müzesinde ya da bir kitap köşesinde kalmış bir iki kalyon resmiyle avunacağız.

 

Yan yelkenler, yani bugün kullandığımız omurga yönündeki yelkenler ortaya çıkana kadar, yelkenli gemilerde genellikle kabasorta yelkenler bulunur, bunlar direklere yatay olarak bağlı serenlere donatılırdı. Gabyar (Italyanca gabbiere) denen gemiciler bu serenlere tırmanır, ayaklarını marsipet (İtal. marciapiede = yaya yeri) denilen halatlara basarak yelkenleri açar ve toplarlardı. Gemideki direk sayısı ne olursa olsun, baştan kıça doğru birinci direğe pruva (Ven. prova = baş) direği, ikincisine grandi (İtal. grande = büyük) direği sonrakilere de sırayla mizana (Latince medianus = orta) , kontra (Lat. contra = karşı) mizana ve kontrata (Ven. contreta = küçük kontra) mizana direği denirdi. Artık teknelerdeki direk sayısı azaldı; arada sırada ancak iki direkli guletlere, keç ya da yole armalı yelkenlilere raslıyoruz. Büyük direğe bazan grandi bazan da ana direk diyoruz; kıç tarafta kalan direk için ise hâlâ mizana direğini terimini kullanıyoruz.

 

Direk - Çubuk

Günümüzde aluminyum alaşımından ya da karbon lifi takviyeli plastikden istenilen uzunlukta direkler imal etmek mümkün. Ama eskiden direğin boyu bulabildiğiniz ağacın boyu ve kalınlığı ile sınırlıydı. Ondan dolayı direkler tek parça değil de, birbirinin ucuna üst üste eklenen ve çubuk (Eski Türkçe çıbık = yaş dal) denilen ufak direklerden oluşurdu. Soldaki şekilde böyle inşa edilmiş bir direk örneği görüyoruz. Hemen güvertenin üstünde olan parça ana direk adını, onun bir üstündeki çubuk gabya (Ven. gabbia = üst) adını, daha sonraki çubuklar da sırayla babafingo (Ven. papafigo), kuntra babafingo (daha sık olarak yalnızca kontra) ve kuntrata adını alırlardı. Çubuklar birbirine destemora (Ven. testa di morro = direk şapkası) denilen bağlantı parçaları ile birleştirilirdi. En tepede ise ne bulunabilirdi ki? Tabii şapka (Lehçe czepska = başlık)!

 

Babafingo Donanımı

Diğer bir anlatımla, seren armalı bir yelkenlide, armanın isimlendirilmesi mevhum bir ızgaraya (matematik mürekkebi yalamışlar için matrise) göre düşünülebilir. Çubuklar ve bunlara bağlı serenler (Türk. sergen = serilen yer) önce baştan kıça doğru direğin adıyla, sonra da aşağıdan yukarı doğru çubuğun adıyla anılır; “grandi gabya çubuğu ya da sereni” gibi. Bu serenlere donatılan yelkenlere de serenin adı verilir, “pruva babafingo yelkeni” gibi. Ancak dünyada birşey bu kadar basit olabilir mi? Olamaz, tabii. Ana direklere donatılan serenlerin imtiyazlı adları vardır. Bunlara, önden arkaya doğru sırayla trinket (Ital. trinchetto = ön yelken), mayıstra (Ven. maistra = ana yelken), foa (Ven. fogo), kontra foa ve kontrata foa adı verilir. Ayrıca gabya ve babafingo çubuklarına bazan altalta iki seren donatılırdı ki, bunların attakinin adına abaşo (İtal. a basso = aşağı) sereni denirdi. Örneğin, sağdaki şekilde bir direğin “babafingo sereni” ile “abaşo babafingo sereni” görülüyor.

 

Cıvadra

Bir de özel bir direk (E. Türk. tirgek = ayakta duran) var ki, şekilde görüldüğü gibi ayakta durmuyor, baş boslamadan dışarı, yataya yakın uzanıyor. Genelde üç parçadan oluşan bu direğin en arkadaki çubuğuna, yani gövdeye bağlı olanına cıvadra (İtal. civadera = açavela yelkeni) deniyor. Cıvadranın baş tarafına eklenen çubuk büyük baston (Ven. baston = sopa), onun ucundaki de kontra baston adını alıyor. Bu direğin düşey hareketini engellemek için de cıvadranın ucundan kör baston ya da sakal denilen kısa bir çubuk kullanılıyor.

 

Vaktiyle tüm armada doğal liflerden yapılmış halatlar kullanıldığından dolayı, aslında sabit donanım da bir tür hareketli donanımdı, çünkü ıslandıkça gerilir, kurudukça gevşer, ikide birde boşunun alınması gerekirdi. Direkleri kemere yönünde sabitleyen halat arma, çarmık, rili ve patrisalardan oluşurdu. Çarmık (Fars. çar-mıh = dört çivi) terimini bugün de kullanıyoruz. Eskiden çarmıklar, ana direkleri bordaya, çubukları ise çanaklıklara (Türk. çanak = minare şerefesi) bağlardı. Çarmıkların çanaklıklardan dönüp de bir alt çubuğa bağlandığı bölümlerine ise rili (Lat. regula = çubuk) denirdi. Çubukların cundasını doğrudan bordalara bağlayan halatlara ise patrisa (İtal. paterazzo = kıç istralyası) denirdi. Hani şu meşhur cevizi var ya, işte o. Patrisalara bağlı oldukları çubuğun ismi verilirdi; şu kadar ki en tepeden inenine lansa (Ven. lanza = sırık) patrisası denirdi. (Bugün “ranır” dediğimiz hareketli pupa ıstralyasına, denizcilik kültürümüzden ta içinden gelen bu “patrisa” deyimini kullansak daha doğru bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum.)

 

Çarmık - Patrisa

Omurga yönünde sabitlemeye gelince bunun iki temel öğesi var. Birincisi başa ve kıça doğru eğimli olan çarmıklar ve kıça doğru giden patrisalar. İkincisi ise başa doğru bağlanan istralyalar (Ven. straglio = ip). İstralyalar çubukların cundasından bir öndeki direğin bir alttaki çubuğuna doğru bağlanır. Pruva direğinin istralyaları ise baş bodoslamaya, cıvadraya ya da bastonlara bağlıdır. Bu yatay direğin düşey destek görevini ise köstek (Fars. kusti = kemer, bağ), vento (Lat. ventus = rüzgâr) ve mistaço (Ven. mostaccio = bıyık) yerine getirir. Pruva direği ve cıvadranın bağlantılarını sağdaki şekilde görüyoruz.

 

Seren ve yelkenlere örnek olarak, şekillerde babafingo serenlerini ve yelkenlerini görüyoruz. Tam armalı yelkenlilerde serenler direklere hamaylı (Arapça himâle = kılıç kayışı) denilen orta noktasından bağlanır ve uçlarının düşmemesi için mantilyalar (İtal. mantiglia = kaldıraç) ile asılır. Seyire göre başa ya da kıça doğru yönlendirilmeleri ise uçlarına bağlanan ve kıça doğru yönelik prasya (İtal. braccia! = destekle!) adlı selviçeler ile ayarlanır. Yelkenlerin rüzgârla dolgunluğu, rüzgâraltı yanda iskota (İtal. scotta) ve rüzgârüstü yanda ise kontra iskota ile denetlenir. Teknenin seyir hali, kontra iskotaların bulunduğu bordaya göre, bugün de kullandığımız “kontralar sancaktan” ( = sancak kontra) ya da iskele kontra adını alır.

 

Böylece "abaşo babafingo hamaylısı"nın da ne olduğunu açıklamış oldum.

 

Günümüzde ön yan yelkenleri baş istralyanın üstüne açıyoruz. Vaktiyle bunlar için, örneğin flok (Ven. floco) ya da kontra floğunu açmak için özel bir sabit donanım vardı ki adına larmo (Ven. arma = güngörmez yakası) denirdi. Ayrıca, yelkenlerin rüzgârüstü yakalarının rüzgâra açılması ve söndürülmesi gibi işlemler için de özel bazı selviçeler vardı. Böylece, bir kabasorta yelkenin denetlenmesi için en azından sekiz selviçe bulunurdu.

 

Yelkencilikten pek anlamayan biri benim naçiz bermuda armalı tekneme ilk kez bindiğinde, ortalarda gezinen selviçe halatlarının fazlalığı karşısında hayretini gizleyemez; ki bunlar yalnızca onaltı halattan ibarettir. Bir de tam armalı bir yelkenliyi düşünün! Samim Çağatay, Yelken Dünyası’nın 164. sayısına (Aralık 1997) Libertad’ı tanıtmak için güzel bir yazı yazmıştı. Orada bu işin ne kadar karmaşık olduğunu şöyle anlatıyor: “Her kare yelkene kumanda eden selviçe adedi sekiz olduğuna göre; bir direkten en az 40 selviçe halatı güverteye inip armadora çeliklerine sarılır. Geminin her üç direğinden aşağı inen selviçe halatının adedi 120 olup, bunların nerelere kumanda ettikleri ezbere bilinir.”

 

Bu yazımda seren (ya da kabasorta) armanın yalnızca ana öğelerini anlatmaya çalıştım. İşin içine iyice girdiğinizde, bunlara ek olarak ne kadar çok ayrıntı olduğunu görüyorsunuz. İnsan, özellikle çeşitli arma parçalarının bir birine bağlandığı yerlerdeki tornoların, boğataların, palangaların, çeliklerin, çemberlerin karmaşasını kavrayamıyor. Tevekkelli değil bir zamanlar armadorluk (Lat. armator = silahla donatan) diye bir meslek varmış; bayağı da itibarlı bir meslek imiş.

 

Tam armalı yelkenli konusuna kazara merak saracak olanlarlar çıkarsa, onlara önereceğim en temel kaynak Süleyman Nutki’nin Istılahat-ı Bahriye (Denizcilik Terimleri) adlı eseridir (İstanbul: Matbaa-i bahriye, 1321). Ama ne yazık ki bu kitabın yeni yazıyla baskısı yok. Deniz müzesinin arşiv uzmanlarından Nurcan Bal çeviriyazımını yaptı ama, bu henüz yayınlanmadı.

 

Yok, eğer bu kadar sıkıntı yeter diyorsanız, siz şimdi bu yazının bir fotokopisini çıkartıp bir köşeye saklayın. (Sakın dergiden kesmeye kalkmayın ha! Yelken Dünyası nadide bir çiçek gibidir, kesilmez.) Gün olur, devran döner, Libertad yine gelir Galata rıhtımına palamar bağlar. O zaman çocuklarınızın elinden tutar, gider o güzel gemiyi gösterir, "pruva abaşo babafingo hamaylısı" ya da “kontra mizana abaşo gabya prasyası”nın ne olduğunu şekillere de baka baka anlatıverirsiniz.

 

  Denizin Dili sayfasına dönmek için tıklayınız.