MUSTAFA PULTAR           DUM VENTUS EST, SPES EST



ARİVA! - ÇİMARİVA!


 

Çımariva

İnsanımızın denize olan ilgisinin azlığı kendini çeşitli yönlerden gösterir; örneğin, edebiyatımızda denizi yazmış olan yazarların azlığında. Olanların da pek bilinmemesinde, adlarının, ne dev reklam panolarında, ne de boyalı basının ve sosyete dergilerinin sözüm ona kitap sayfalarında görülmesinde. Ama yine de Halikarnas Balıkçısı’nın deniz öykülerini birçoğumuz işitmişizdir. Özellikle de adı buram buram deniz kokan Aganta Burina Burinatasındakileri.

 

Bu garip başlık, “aganta burina burinata!” ne demek diye hiç merak etmediniz mi? Etmediyseniz yazıklar olsun; ettiyseniz de bulamadıysanız, bugün şanslı gününüz. Çünkü bu yazı, denizci kumandaları hakkında.

 

Birçok denizci deyimimiz gibi kumanda sözcüklerin kökünü de Akdeniz limanlarının bir zamanlar yaygın gemici dili olan lingua franca’(frenk dili) da aramak gerek. Farklı dillerde, çeşitli biçimlerde kullanılan bu deyimlerin çoğu Venediklilerden ya da Cenevizlilerden geliyor, ama herbirinin rotası değişik. “Aganta” deyimi İtalyanca agguantare’den (= yakalamak, enselemek) geliyor. “Burina” (diğer bir deyişle borina) deyimini Orsa Varsan Çıkamazsın, Poca Gitsen Girdâbbaşlıklı yazımda açıklamıştım; seren yelkenlerinin rüzgârüstü yakalarını rüzgâra açan selviçe demek. “Burinata” (borinata) ise babafingo yelkeninin burinasına denirdi. Kısacası, Balıkçı’nın kitabı adını “burinaları yakalayıp tutun!” anlamındaki bir kumandadan almış: “İşte o zaman son emir, yâni ‘Aganta burina burinata!’ kumandası verilir. Kayık şarıl şarıl rüzgârın gözüne işler” diyor Balıkçı.

 

Denizcinin dili buna benzer bir sürü emir sözcüğü ve kumanda ile doludur; bunlar denizcilik deyimleri içinde önemli yer tutar. Madem ki konuya kitap isimleriyle girdik o zaman başka bir kitabın adına, Sadun Boro’nun nefis kılavuzunun adına bakalım: Vira Demir: İstanbul’dan Antalya’ya Denizciler İçin Rehber. “Vira” kumandası, İtalyanca virare’den (= çevirmek, döndürmek) geliyor; “vira demir!” ise demiri çevir anlamına bir komut. Tabii demirin kendisi çevirilmiyor, demiri kaldıran ırgat çeviriliyor. Bugünlerde kolay, makinasını çalıştırdın mı kolayca oluyor. Ama vaktiyle denizciler ırgatın etrafında dolap beygiri gibi “dön baba dönelim, hacılara gidelim” türünden kaldırırlardı demiri. Demir kaldırmaya başladığımızda deniz kültürümüzün en güzel deyimlerinden biri olan “Vira bismillâh!” deriz. “Tanrım, bizi bu huysuz denizin felâketlerinden koru, seferimizi selâmete erdir!” anlamında. Virare kökünden gelen sözcükleri bugün dilimizde birçok yerde, örneğin yoldaki virajı dönerken, bankada virman yaparken, somunu cıvataya vira ederken de kullanıyoruz.

 

“Vira bismillâh!” diye demiri aldık da hep öyle alargada mı kalacağız? Zamanı gelince tekrar demirlemek gerek. Onun da komutu “fundo demir!”dir. Venedikçe fondo (= denizin dibi) adından türeyen fondar (= denizin dibine göndermek) sözcüğünden gelir; dilimizde önce “fonda!” sonra da “funda!” olmuştur. Sözcüğün bu “dip, temel” anlamını, günlük dilimizde ağacın dibindeki funda toprağından, güzellerin makyajındaki fondötenden, giydikleri elbiselerin kumaşının fonundan, filmlerin fon müziğinden, hatta yatırım fonlarından bile tanıyoruz.

 

Tabii her kumanda öyle yap deyince hemen oluvermiyor. Yapılacak her tür işin bir de hazırlığı var. Demirlemeden önce mürettebatın yerine geçmeleri ve gerekli donanımı hazırlamaları için önce “alesta fundo demir!” kumandası verilir. “Alesta”, yine İtalyanca allestare (= hazırlanmak) den, “hazırol!” anlamındadır. Hemen hemen her kumandanın önüne bir “alesta” yapıştırmak mümkündür. “Funda” gibi bu sözcük de yalnızca deniz dilinde kalmamış, genel günlük kullanıma da girmiştir. Örneğin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Tebessüm-ü Elem adlı romanında “meğerse sokak kapısının önünde her şey hazır, her şey alesta imiş” diye yazıyor.

 

Çoğu kabakçı yazarımızın denizle ilgili olarak kullanmaya bayıldıkları deyimlerden ilki “pupa yelken” ise ikincisi de herhalde “alabanda”dır. Çeşitli Akdeniz dillerindeki banda (= geminin dış yüzü, bordası) sözcüğü, iki anlamı olan alla banda (= kenara kadar) deyiminde geçer. İlk anlamıyla kastedilen teknenin küpeşteye kadar bayılmasıdır. İkinci anlamını ise “yekeyi bordaya kadar bas!” anlamındaki “alabanda!” kumandasında görürüz; örneğin “iskele alabanda!” ya da “orsa alabanda!” kumandalarında olduğu gibi.

 

“Alabanda!”ya benzer bir yapısı olan diğer bir kumanda da “alarga!”dır ki, İtalyanca largo (= açık deniz) kaynaklanan allargare (= açığa çıkmak) fiilinin ünlem durumudur. Aynı fiilden türeyen alarga (= açıkta) zarfı ise daha yaygın olarak kullanılır. Bu biçimiyle Kâtip Çelebi Tuhfetü’l Kibar Fî Esfari’l Bihar (deniz seferleri hakkında büyüklere armağan) adlı eserinde şöyle der: “Donanma taşrada iken kazaklar caiz ki İstanbul boğazından içerü girerler deyû Rumeli yakasını gezmeğe kalkub Karaharman önünde yedi sekiz mil alargada yerden giderken kapudan gemisinin direk başında olan gözcü ‘Köseler göründü!’ deyû haber verdi. Anlar ıstılahında (onların deyimlerinde) köseler, şayka (altı düz bir gemi) ve kazak demek imiş”. Günümüze geldiğimizde ise, yarış yatlarımızın IRC ölçü belgelerini düzenleyen Fransız birliğinin adı Union Nationale pour la Course au Large’dır; yani “alargada yarış için ulusal birlik”. Biz de Kâtip Çelebi’yi anıp, ondan üçbuçuk asır sonra aynı sözcüğü kullanarak, TAYK kısaltmasını “Türkiye Alargada Yarış Kulübü” deyû kırâat edebiliriz hani.

 

Tarih konularındaki ilginç yazılarını uzun yıllar Yelken Dünyası’da okuduğumuz rahmetli Samim Çağatay, “Türk Bahriyesinin 93 Yıldır İşitmediği Bir Kumanda: Ariva” başlıklı yazısında şöyle diyordu: “‛Arriva!’ diye verilen bir komut 1905 yılından bu yana unutuldu. Bahriye mektebimizin son yelkenli okul gemisi çift direkli, kabasorta armalı brig Nüvid-i Fütuh kadro dışı olduktan sonra yelkenli gemilere mahsus terimler sadece gemicilik kitaplarında kaldı. Artık hiç kimse o günlerde kullanılan yelken talimnamelerinden haberdar değil.” İspanyolca arriba (= yukarıda) zarfından kaynaklanan bu kumanda bazen “çimariva!” olarak da görülürdü. “Çima” Venedikçe ciamar (= çağırmak) sözcüğünden geliyordu; demek ki “çimariva!” kumandayı böylece “yukarı çağır!” anlanımaydı. Mürettebat direklere çıkar, yelkenleri fora ya da istinga ederlerdi. Bugün artık tayfalar toplu halde serenlere tırmanmadığı için “ariva!” kumandası kullanımdan kalktı. Ancak teknenizde balon ya da cenova mandarı makarasının diliyle yanağı arasına şıkışacak olursa, o zaman ekibinizden birine “alesta çimariva!” kumandasını verebilirsiniz; ama işitince ne yapar, onu bilemem.

 

Artık yelkenleri fora etmek için mürettebat çimariva edip serenlerde cambazlık gösterilerinde bulunmuyor. Bugün yelkenleri basmak için “hisa!” ya da “yisa!” kumandası veriliyor. Bu sözcüğün kuzey ülkelerinden gelerek 16. yüzyılda Akdeniz’in hemen hemen her tarafına yerleştiği sanılıyor. Bize İtalyanca issare (= yukarı kaldırmak) fiilinden geldiği düşünülebilir. “İssa seren!”, “hisa sancak!”, “yisa yelken!” gibi kumandalarla birçok şeyin basılabildiği, kaldırılabildiği gibi, mecâzî anlamları da vardır bu kumandanın. Örneğin, denizci dilini kullanmanın moda olduğu sıralarda, Işkî, 1560 yılında yazdığı kasidesinde şöyle demiş:

 

An ol eyyamı ki cem ola ecel neftileri

Yapışub rişte-i ömrüne deyû issa seren!

 

(Ecel bulutlarının toplandığı günlere dikkat et ki

Ömrünün ipliğine yapışıp ‘issa seren!’ diye).

 

Günümüzde direğe basılan (hisa edilen) yelkenleri rüzgârla doldurmak üzere ıskotalarını çekmek için de “doldurmak” fiilini kullanıyoruz. Ama bu iş için söylenmesi gereken daha denizci bir kumanda “leva!”dır. İtalyanca levare (= çekmek, kaldırmak) sözcüğünü, belki aynı anlamdaki Fransızcası olan lever’den daha kolayca tanırız. Selviçelerin çekilmesi için bazen “lava!” olarak da görülür. Aynı kökten kelimelere dilimizde levye, elevatör gibi sözcüklerde de rastlıyoruz.

 

Leva etmenin tersi, yani halatların boşlanması, salınması ise “laşka!” kumandası ile gerçekleştirilir. İtalyanca lasciare (= bırakmak) fiilinin ünlemidir. “Laçka” biçimindeki söylenişini ise başka birçok durumda da kullanıyoruz. Vidalar laçka olur, yönetimler laçkalaşır; hatta insanlar bile, Sait Faik’in dediği gibi “ne oluyorum demeye vakit bulamadan her tarafını laçka eden bir kesiklik” duyarlar.

 

Bir rota değiştirme manevrasından sonra gemiyi yeni rotaya sokması için dümenciye verilen kumanda “dümeni viyasına al!”, sonra da o rotada tutması için “viya böyle!”dir. Buradaki viya, İtalyanca via (= yol) sözcüğünden gelmektedir; kumanda da “böyle yol ver!” anlamınadır. Bizde sokak ne demek ise İtalya’da da bütün sokaklar via’dır. “Bütün yollar Roma’ya çıkar!” lâfı var ya; işte Roma dönemindeki bu yolların en meşhuru M.Ö. 312’de Appius Claudius Caesus tarafından yaptırılan Via Appiadır. “Yolların ecesi” olarak da anılan bu yol, Roma’dan Brindisi’ye kadar uzar ve Roma civarında çam ağaçlarıyla çevrilmiş olan bölümü hemen hemen her Roma broşüründe görülür, bir kere görenin aklından asla çıkmaz.

 

Denizde hemen herkese verilen, verilmesi gereken bir kumanda ise “varda!”dır. İtalyanca guardare (= dikkat etmek, gözlemek) sözcüğünden türeyen bu ünlem doğrudan “dikkat et!” anlamınadır. Denizde olduğu kadar gündelik dilde de kullanılır. Örneğin, “düstursuz abdest bozan” yazar Osman Cemal Kaygılı’nın bir eserinin adı Sandalım Geliyor, Varda! dır. Kumanda olarak kullanılmanın ötesinde, “varda” sözcüğü dikkat gerektiren başka her tür şey için de kullanılır: örneğin, “vardiya”, “gardiyan”, “vardakosta” (= sahil koruma gemisi), “vardavela”, “vardamano” (= korkuluk halatı) sözcüklerinde olduğu gibi.

 

“Artık bu palavralar yeter”, yani “basta!” demek üzere olduğunuzu sanıyorum. On yedinci yüzyılda İngilizce avast! (= dur!) sözcüğünden Akdeniz’e geldiği sanılan bu kumanda, “aganta!” ile aşağı yukarı benzer anlamda kullanılırdı. Ama artık denizcilikten çok günlük dilde “yeter artık!” yerine geçtiği için, “basta!” diyorsanız, öyle olsun!

 

İyi de, “aganta burina burinata!” ne demek? Birçok denizci deyimimiz gibi bu sözcüklerin kökünü de Akdeniz limanlarının bir zamanlar yaygın gemici dili olan lingua franca’da aramak gerek. Bu deyimler farklı dillerden çeşitli biçimlerde kaynaklanır; yine de çoğu Venediklilerden ya da Cenevizlilerden geldiği için biz İtalyancalarına bakalım. "Aganta" deyimi agguantare (= yakalamak, enselemek) den geliyor. "Burina" (borina) terimi ise seren yelkenlerinin rüzgârüstü yakalarını rüzgâra açan selviçe demek. "Burinata" ise babafingo yelkeninin burinasına denirdi. Kısacası, kitap adını “burinaları yakalayıp tutun!” anlamındaki bir komuttan almış:

 

İşte o zaman son emir, yâni ‘Aganta burina burinata!’ kumandası verilir. Kayık şarıl şarıl rüzgârın gözüne işler

 

diyor Balıkçı.

 


Denizin Dili sayfasına dönmek için tıklayınız.