MUSTAFA PULTAR           DUM VENTUS EST, SPES EST



KAPTAN HOCA


 

Refik Akdoğan

Geçen yılın sonlarında bir öğle vakti. Bostancı iskelesindeki balıkçılara bakan bir kahvede oturuyorum. Bir yandan karşımda oturan kaptanın söylediklerini dinlerken öbür yandan da kendi kendime “yahu, 80 yaşında nasıl bu kadar genç, bu kadar heyecanlı, bu kadar dertli ama bu kadar da inançlı olabiliyor ki insan” diye soruyorum. Onun kadar yaşayabilsem bile, acaba ben de onun kadar dinç, onun kadar mücadeleci olabilecek miyim, elim onun kadar kalem tutabilecek mi?

 

Diyor ki: “Sözlüğü tamamladıktan sonra bastırabilme olanaklarını aradım, ama kimse pamuk ellerini cebine sokmaya yanaşmadı. Emekli olmuştum o sıralarda, emeklilik ikramiyem 62 bin liraydı. 38 bin lirasını harcayıp kitabı bastırdım, beş bin liraya da karıma bir kürk aldım.” Sözünü ettiği dönem 1975 yılı; sözünü ettiği kitap ise İngilizce-Türkçe Ansiklopedik Denizcilik Sözlüğü (İstanbul: Kendi yayını, 1975). Bu sözlüğü hazırlarken esas olarak Yüksek Deniz Ticaret Mektebi’nin muallimlerinden Etem Bapçum’un hazırladığı İngilizceden Türkçeye Denizcilere Sözlük (İstanbul: Yüksek Deniz Ticaret Mektebi, 1938) adlı eserden yararlandığını söylüyor. Bu sözlüğü ele geçirebilmek için sahaf sahaf aramıştım ama, ara ki bulasın; ancak Türk Dil Kurumu’nun kütüphanesinde bulabilmiştim.

 

Kaptan Refik Akdoğan, daha sonra 1980 yılında bu sözlüğünü başaşağı eder ve bu kez Türkçe- İngilizce, Türkçe Açıklamalı Ansiklopedik Denizcilik Sözlüğü’nü hazırlar. İnsan iki kere emeklilik ikramiyesi almadığına göre bu kez bastırabilme konusunda yine dertlidir. Kitabın önsözünde dediği gibi “son zamlarla basım, kağıt, mürekkep, film, işçilik v.b. giderlerin boyumuzu aşarak, aşırı derecede artması ve devletin bu tür kitapların basımını teşvik edici hiçbir yardımda bulunmaması nedeniyle sözlüğün basılmasını gerçekleştirmek olanaksız duruma geldiği sıralarda” bir kahraman “sevgili kardeş”i basım işini üstlenir. Böylece dilimiz Süleyman Nutkî’nin Kamûs-i Bahrî’sinden 63 yıl sonra ilk ansiklopedik denizcilik sözlüğünü kazanmış olur. Denizcilik diliyle ilgilenmeye başladığımda elime geçen ilk sözlükler onun bu iki kitabıydı. 32 yıl sonra bugün bile arasanız, bırakın iki eli, bir elin parmaklarıyla ancak sayılabilecek kadar sözlük bulursunuz. İşte, karşımda oturan bu yaşlı gencin, yalnızca bu sözlüğü ile denizcilik kültürümüze yapmış olduğu katkı, onu denizci yazarlar arasında üstat mesâbesine yerleştirecek kadar önemlidir.

 

Refik kaptan 1927 yılında Ordu’da doğmuş. 1948 yılında Yüksek Denizcilik Okulu’ndan mezun olmuş, yirmibeş yıl çeşitli denizcilik görevlerinde bulunduktan sonra 1973’de emekliye ayrılmış. Birçok emeklinin aksine, onun esas verimli olduğu dönemi emekliliğinden sonraki “ikinci bahar”ıdır. Bir yandan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Denizcilik Fakültesi’nde öğretim görevliliği yaparken, diğer yandan yazmaya başlar. Yazdıklarıyla hem fakültedeki öğrencilerinin, hem görev başındaki birçok denizcinin, hem de denizciliğe heveskâr birçok insanın hocası olur.

 

Kendisiyle konuşmağa başladığımda ilk değindiği konu, ticaret denizciliğimizin nasıl bir çöküş içinde olduğu idi. Belli ki ona en çok dokunan olgu, ticaret filomuzun Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından “çok yüksek risk” sınıfında görülür hale gelmiş olması ve bunun sonucunda da donatanların Türk bayrağından kaçıyor olmaları. Amatör denizcilerin dünyasında pek de yabancı olmadığımız bir konu, değil mi? Hem donatanların bilgisizliği ve umursamazlığı hem de denizcilik eğitiminin niteliğinin sürekli düşmüş ve düşüyor olması onu dertlere boğmuş.

 

Tabii boğar. Çünkü o durmaksızın, dinlenmeksizin ticaret denizciliğimizi çağdaş dünyaya eriştirmek için çabalayıp durmuş. Yazmış olduğu meslek kitaplarını şöyle bir sıralayacak olursam, emeklilik dönemini nasıl da hocalığa vermiş olduğu ortaya çıkar: Uluslararası Denizde Çatışmayı Önleme Kuralları (İstanbul : İstanbul Deniz Ticaret Odası, 1984), Ticaret Gemileri Gemiciliği (İstanbul: Kendi yayını, 1986), Gemilerde Yangın, Önleme ve Söndürme Teknolojisi (1985, İstanbul: Deniz Ticaret Odası, 2000), Deniz Ticareti (İstanbul: Zihni, 1988), Gemiadamlarını Kazalara Karşı Koruma ve Güvenlik (İstanbul : Yüksek Denizcilik Okulu Mezunları Derneği, 1994), Gemi Gereçleri ve Kumanya Listesi (İstanbul: Bilmen), Ticaret Gemilerini Tanıma Kılavuzu (İstanbul : Zihni) başlıklı kitaplar onun bu alandaki çabalarının semeresidir.

 

Üzülerek üzerinde durduğu, hayıflanarak anlattığı konulardan bir diğeri de ticaret denizcilerimizin İngilizce bilgilerinin kıtlığı. Havada olduğu gibi, artık denizde de çok iyi İngilizce bilmeyen bir kaptanın, hatta gemicinin varolabilmesi mümkün değildir. Bunu önemli bir konu olarak gören hocamız o konuda da kalemini oynatmış. English for the Merchant Marine: Deniz Ticareti için İngilizce (1984). İstanbul : Lebib Yalkın Yayımları, 1999) adlı kitabı herhalde bu konuda verdiği derslerden kaynaklanıyor olsa gerek.

 

Amatör Denizcilik Federasyonu’nun yayımladığı Amatör Denizci Elkitabı ortaya çıkmadan önce, amatör denizci sınavlarına girecek olanların kullandıkları Amatör Denizcilere Sınav Kılavuzu (İstanbul: Deniz Ticaret Odası, 1999) diye küçük bir kitap vardı. 1983 yılında Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı tarafından yayımlanmıştı ama kimin hazırladığı belli değildi, ya da herkes biliyordu da ben bilmiyordum. Sonradan onun da Refik Kaptan tarafından hazırlanmış olduğunu öğrendim. Yani doğrudan bir sınıfta olmasa bile, o zamanki amatör denizcilerin hocası olduğu gibi benim de hocam olmuştu o. Hele, hiç unutamıyorum, “karanfil” terimini onun kitabından öğrendiğimde çok gülmüştüm. Neden mi? “Hangi aklı başında adam, bir tel halatı karanfil çiçeğine benzetir ki” diye düşünmüştüm. Cehalet işte!

 

Refik Hoca’nın herkese birşeyler öğretme heyecanının bir başka göstergesi de çocukları denizciliğe özendirmek için, dergi biçiminde hazırlamış olduğu bir dizi küçük kitaptır. Adı Barış Kaptan’ın Maceraları (İstanbul: Marajans Yayınları, 2002). Bol resimli, çeşitli denizleri, gemileri, köprüüstünü, denizde seyri ve denizin bir çok diğer konusunu anlatan bir dizi ufak kitap. “Okullarda çocuklara dağıtılacağını, hatta Bitlis’teki çocukların minik gözlerine bile ulaşacağını ummuştum” diye anlatıyor. Heveslenmiş ama, o konuda da, birçok şevkle dolu girişiminin başına geldiği biçimde sonunda bir düş kırıklığına uğramış.

 

Son dönemlerde mesleki konulardan çok denizcilik kültürümüze yönelik alanlarda yazmaya başlamış Refik kaptan. Cumhuriyet gazetesinin “Olaylar ve Görüşler” başlıklı ikinci sayfasında sık sık Oktay Sönmez’in denizcilik sorunlarına ilişkin yazıları çıkar; bazıları uyarıcı, bazıları hüzünlü, bazıları ağlamaklı, bazıları umutlu. Bunlardan birinde şöyle diyor: “Hemen hepsi siyah beyaz. Zamanın sarartıp soldurduğu ve belki de bu nedenle türlü gizemler kazandırdığı fotoğraflar. Nice olayları çağrıştırıyor, neleri anlatıyor her biri. Ne hüzünler, ne mutluluklar ne acılar. Daha dünmüş gibi o gülümseyen yüzler, duruşlar, bakışlar. Oysa yıllar olmuş, onlar aramızdan ayrılalı. Hiçbiri o son seferinden bir daha geri dönmemiş, kıyıları olmayan o en büyük ve bilinmez denizde ufkun arlasında kaybolup gitmişler.” Sözünü ettiği kitap Refik Akdoğan’ın Biz Bir Aileyiz Albümü (İstanbul: Kendi yayını, 2005). 1919 ilâ 2005 yılları arasında Türk ticaret gemileri ve denizcilerine ait yüzlerce fotoğrafın yer aldığı bu eser, yalnızca bir anı kitabı değil, aynı zamanda çok önemli bir kaynak. En sonuna da kendi resmini koymuş ve altına “Deniz aşkı bu gidişle mezara kadar süreceğe benziyor” diye yazmış.

 

Karadeniz

Deniz-Degisi

Deniz Dergisi 1935

Oktay Sönmez yazısını bitirirken “denizciliğimizdeki olumsuz gelişmelerin yanında hayret verici, hatta çelişki görünümünde çok olumlu” gelişmelerden söz ederek, denizcileri, anılarını ve deneyimlerini yazarak geçmişimize sahip çıkma çağrıyor ve şöyle diyor: “Çünkü geçmişine sahip çıkmayanların hiçbir arenada gözünün yaşına bakılmaz. Onlara geleceklerinin sahibi olma hakkı verilmez. Zaten buna hakları da yoktur”. İşte, geçmişimize sahip çıkmak için Refik Akdoğan’ın hazırladığı kitaplardan bir diğeri, son olarak çıkardığı 1926 Senesinde Yapılan Seyyar Sergi Seferi Hatıraları (istanbul: Kendi yayını, 2006?) adlı yapıttır. Bu kitabın Şunuş başlıklı girişinde “Kaptan Hoca” şunları söylüyor: “Bu seferin yapılması emrini veren Gazi Mustafa Kemal’in ... direktifleriyle düzenlenen 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi’nin ardından girişilen birçok sosyal, sanayi, ticari ve ekonomik girişimlerle; bir yandan ülkenin ard arda içinde bulunduğu savaşlardan aldığı yaralar sarılmaya çalışılırken diğer yandan da ülkemizi, insanlarımızı ve ürünlerimizi dünyaya tanıtmak için S/S Karadeniz gemisi ile yapılan seyyar sergi seferi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri, siyasi dehasının yanında iyi bir toplumbilimci ve ekonomist olduğunu da kanıtlamaktadır”. Geminin ikinci kaptanı Süreyya Gürsu’nun, kendisinin çıkarmakta olduğu Deniz dergisinin Temmuz 1935 tarihli sayısından itibaren yayımladığı anıların günümüz diliyle yeniden aktarımı olan kitap Cumhuriyet tarihimizin belleklerden silinmiş önemli bir olayını gün ışığına çıkardı. Kitabın yayımının ardından bir kaç gazetede (tabii birinde Refik Akdoğan’dan hiç söz etmeden) olayı hatırlatan yazılar da göründü. Uğranılan limanlarda tanıtılmak üzere yüklenen Kütahya çinileri, Hacı Bekir şekerleri, Hereke kumaşları gibi ürünleri, Bona limanında caz eşliğindeki dansı, Finisterre fenerinin önünde rastlanan fırtınayı, Hamburg’da Türk büyükelçisinin verdiği yemeği, Baltık denizinde mehtaplı gecedeki seyri ve yüzlerce diğer ilginç olayı, sanki bir roman okur gibi merakla okuyor insan.

 

Refik kaptan “Allah beni bu dünyaya yazı yazmaya göndermiş olmalı” diyor “arkamda da yazıdan başka birşey bırakmıyacağım herhalde”. Mesleki kitaplarının yanında şiir ve roman da yazıyor. Şiirlerini Sonbahar Şarkıları adı altında bir kitapta toplamış. Romana daha meraklı olsa gerek ki şimdiye kadar kaleme aldığı ve basılmış altı romanı var: Aşk, Nefret, İnsanlık; Bir Aşk Hikâyesi; Sıdk-ı Saadetle; Sarmaşık Kayısı Gülleri; İnsanlık Ölmedi ve Kaptan. Romanlarını edebiyat olayı yaratmak için değil de insanlar severek okusun, kolayca okusun diye yazdığını söylüyor. Gerçekten de Kaptan’ı okuduğum zaman elimden bırakamadım. Senaryosunu yazan birileri çıksa, büyük merakla izlenecek bir televizyon dizisi olabilir diye düşündüm.

 

Bakarsınız onu da yazar!

 

 

  Denizi Yazanlar sayfasına dönmek için tıklayınız.