MUSTAFA PULTAR           DUM VENTUS EST, SPES EST



EMEKTAR DENİZ SÖZLÜKLERİ


 

Sözlük filotillamızın artık hurdaya çıkmış bazı eski gemilerinden daha önce söz etmiştim. Sıra Cumhuriyet ile beraber gelen kültür değişimini taşıyan gemilere bakmaya geldi. Teknolojideki değişimler her zaman maddi kültürü de değiştirir; kömürle üretilen buhar gücünün yelkenli gemileri tarihin sayfaları arasına gömerek, yalnızca nostalji ile bakılan nesnelere dönüştürmesi gibi. Aynı biçimde kültürün en önemli öğelerinden biri olan yazının da Arapçadan Latinceye değişmesi, sözlük filotillamızın yelkenli gemilerini tarihe gömdü. Eski yazıyla inşa edilmiş sözlüklerimiz de 1930’lu yıllardan sonra kullanımdan elini ayağını çekti. Ama yine de ortada kuşaktan kuşağa taşınması gerekli kültürel bir hamûle vardı: denizcilik dili. Yeni yazıyla yazılmış sözlükler ortaya çıkıncaya kadar, bu dil sözlü olarak ve hafızalarda taşınmak durumundaydı. Lûtfi Gürçay uzun bir süre sözlüksüz kalmanın getireceği sakıncaları görerek kaleme aldığı sözlüğün önsözünde şöyle diyordu: “Ben bunu sırf [benim] yaşımda olanlar ve başımda bulunanlardan ziyade arap ve acem harfleriyle basılmış eserleri okuyamıyacak olan yeni nesil için yazdım ve eksiklerini tamamlamayı da onlara bıraktım”.

 

Sorun yalnızca eski sözlüklerin okunamaması sorunu da değildi. Denizci dilini sözlü olarak belleklerinde taşıyan insanlar da azalıyordu. Gürçay, önsözünde devamla söyle diyordu: “Denizciliği meslek edinmişlerimiz arasında kullanılan ıstılâhlarla (terimlerle) tabirlerin birçoğu, kürek ve yelken devrinden bu tarafa zaman zaman unutulmuş olduğu gibi itiraf etmeliyiz ki; aile-i meslek arasında unutulmamışlarını bilenlerimiz de yıldan yıla birer ikişer eksilmektedir. Bu gidişle bir gün gelecek ki duyulan bir tabiri anlamak veya herhangi bir eserde görülecek bir ıstılahı kavramak için şuna buna başvurulacak ve belki cevap verebilecek kimse de bulunmayacak”.

 

 

Gemici Dili

 

Gemici Dili

Lûtfi Gürçay, bu düşünce ile hareket ederek 1943 yılında Gemici Dili (2. baskı. İstanbul: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 1962) adlı sözlüğü düzenledi. Bu sözlük Süleyman Nutkî’nin Kamus-i Bahrî adlı sözlüğünün neredeyse yeni yazıya dönüşmüş şeklidir. Gürçay ondan doğrudan hiç söz etmemekle beraber sözlüğünü “… irfan âlemimize kalemleriyle de unutulmaz hizmetleri dokunmuş ve hissi nimet uyandırmış olan eski emektarlarımızın yadigâr bıraktıkları kitaplardan … istifade ederek” yazdığını ifade etmektedir. Nutkî’nin ağdalı Osmanlıca anlatımı bir derece basitleştirilmiş ve onun ansiklopedik yaklaşımı, daha çok, kısa tanımlara yönelik bir anlatıma dönüşmüş, birçok çizim ve fotoğraf eklenmiştir. Özellikle bark, brik, brigantin, uskuna ve kabasorto tam armalı gemiler gibi çeşitli gemi armalarının yelken planları önemli bir yer tutmaktadır. Bu çizimlerin kaynağı hakkında bir bilgi bulunmamakla beraber, bunlar daha sonra yayımlanan birçok sözlükte de aynen yer almaya devam etmiştir. Bir subay tarafından hazırlanmış ve Deniz Kuvvetleri tarafından yayımlanmış olması dolayısıyla, sözlüğün Kamus-i Bahrî gibi genelinde askerî bir sözlük niteliğini devam ettirmesine pek şaşmamak gerekir.

 

Denizcilerin dünyası çok ilginç insanlarla doludur; bunlardan biri de Turgutreis’teki YachtWorks şirketinin ortaklarından Yusuf Civelekoğlu’dur. Türkçülük akımının önde gelen düşünürlerinden Yusuf Akçura’nın torunu olan Yusuf bey, Almanya’da nükleer mühendislik alanında doktorasını yaptıktan sonra bir süre Amerika’da Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) araştırmacı olarak çalışmış. Daha sonra da Bodrum’a yerleşmiş, Yatlift tersanesinin idareciliğini yaptıktan sonra da şimdiki firmasını kurmuş. Kendisinin denizcilik kültürü ve tarihine olan ilgisi ve bilgisi nerdeyse sonsuzdur; YachtWorks’ün sitesine (www.yachtworks.info) bakacak olursanız bu ilginç kişinin dünyasından feyzlenirsiniz.

 

Yusuf bey, denizcilik sözlükleriyle ilgilendiğimi öğrendiği zaman, bana daktiloyla yazılmış bir sözlük gösterdi. Sözlüğün aslında Gürçay’ın Gemici Dili olduğu hemen anlaşılıyor; fakat anlatımı daha yeni bir dille olup askerî terimler ve elektrik donanımı ile ilgili bazı bölümler çıkarılmış. Bu basitleştirmeyi yapma çabasını kimin göstermiş olduğunu pek öğrenemedim. Anlaşılan hamiyetperver bir denizci bu işe girişmiş ama, maalesef, birçok kültürel girişim gibi o da Süleyman Nutkî’nin deyimiyle “evrak-ı perişan” üzerinde kalmış ve bir ihtimal Ahmet Rasim’in deyişiyle “ tahsisatsızlık yüzünden basılamayıp iade” edilmiş.

 

Kamus-i Bahrî ile Gemici Dili, sözlük filotillamızın kardeş gemileri hatta ikiz kardeşleri gibidir; ama eş ikiz değil. Farklı dönemlerde olsa bile, ikisi de kültürel yüklerini uzun süre nesilden nesile taşımış ve bu filotillanın sancak gemisi olma niteliğini korumuşlardır.

 

 

İngilizcenin Başatlığı

 

İskoçların makine teknolojisindeki beceri ve yaratıcılıkları on dokuzuncu yüzyıl ile yirminci yüzyılın başında gemi inşaatı alanında izleri silinemeyecek etkiler bırakmıştır. Onların Clyde nehri kıyılarında inşa ettikleri gemilerin dünyanın dört bucağına yayılması gibi, İngilizce dili de bu gemilere binip denizciliğin yeni lingua franca'sı olma yolunu tutmuştur. Ahmet Rasim, aşağıda sözünü ettiğim sözlüğünün girişinde bu olguyu şöyle anlatıyor: “Deniz okullarımızda ve bahusûs ocağımızda bir deniz dili olması, ve alabildiğine kutuptan kutba ve doğudan batıya, Hint toprakları, Pasifik adaları, Ostralya (Avustralya), Somali, Zebgibar, Oranj ve Transvaal (Güney Afrika), garbî Afrika, Basra körfezi, Hazramut (Güney Yemen), Aden ve Umman kıyıları, Mısır, Kıbrıs, Malta, Cibralta (Cebelitarık), nefsi Britanya ve İrlanda, Birleşik Amerika, Canada, garbî Hind adaları, Şangay ve Singapur gibi yerlere yayılmış bulunması” ülkemizde de başatlığını göstermeye başlamıştır. Bunun sözlüklerimizdeki ilk etkisini Yüksek Deniz Ticaret Mektebi’nde İngilizce öğretmeni İ. Etem Bapçum'un İngilizceden Türkçeye Denizcilere Sözlük (İstanbul: Yüksek Deniz Ticaret Mektebi, 1938) adlı sözlüğünde görüyoruz. Bapçum, İngilizce denizcilik dilinin yaygınlığını ve zenginliğini şöyle dile getiriyor: “Yüce okanları (okyanusları) bir bardağa koymak ne kadar imkânsız ise, deniz kadar geniş ve derin olan İngilizce denizcilik terimlerini de tamam olarak derlemek, hele böyle küçücük bir kitaba sığdırmak o kadar güç bir iştir”.

 

Bu sözlük İngilizce terimlerin Türkçe karşılıklarını verdiği ya da karşılığı olmayanları açıkladığı için aslında Türkçe terimlerin anlaşılması açısından tersten düzenlenmiş bir sözlüktür; Türkçe terimler açıklanmamakta olduğundan bir anlamda Thompson’un Istılâhât-ı Bahriye’sine benzemektedir. Bu biçimde çeviri yoluyla sözlük düzenleme rotasından daha sonraki sözlüklerin bir çoğu da seyretmiştir. Daha önceki sözlüklerle karşılaştırıldığında, Bapçum’un sözlüğünün ticarî (onun kullandığı sözcükle tecimel) denizcilikten kaynaklandığı hem askerî terimlerin yokolması hem de ticaret terimlerinin onların yerini almasında açıkça görülmektedir. İlginç olan bir diğer yönü ise o dönemde tam yol ilerlemekte olan “dili özleştirme” akımının etkisiyle, “inhitât-ı ufuk” (ufkun alçalması) gibi eski terimlerin yanında “soravlı” (sorumlu), “ayırtsamak” (yalıtmak) ve “tecim bakanlığı işyarı” (ticaret bakanlığı ofisi) gibi sözcük ve deyimlerin de yer alması.

 

Ahmet Rasim Barkınay, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizdeki bilimsel deniz haritacılığın önde gelen kişisidir. Kendisinin kıyı kılavuzlarından daha önceki yazılarımda söz etmiştim. Haritacılıkla olduğu kadar birçok diğer denizcilik konusunda da eserler bırakmış olan Barkınay’ı, 1947 yılına geldiğimizde emekli olmuş ve İzmit Ana Üssü'nde harita revizyoneri olarak çalışmakta iken buluyoruz. Bu görevi sırasında derlediği Türkçeden İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye Ufak Gemicilik Lûgati (İstanbul: Şirketi Mürettibiye Basımevi, 1947) sözlük filotillamızın ufak bir Boğaz vapuru, meselâ Kalender, gibi bir gemidir, ama herhalde çok hizmet görmüş bir vapurdur. Özellikle de eskilerden gelen denizcilik terimlerinin yazımı hakkında bence en güvenilir kaynaktır. Örneğin, bugün “güverte” olarak kullandığımız terimi hem onun sözlüğünde hem de Kamus-i Bahrî’de “göğerte” olarak buluyoruz.

 

Ahmet Rasim’in ufak gemisinden sonra yirmi yıl boyunca kimse sözlük filotillasına yeni bir gemi ekleme işine girişmemiş. Sonra, Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nde gemicilik öğretmeni olan Ulvi Tekeş bu kez Türkçe gemicilik terimlerinin açıklamasını içeren bir sözlük inşa etti. Onun yazdığı “Gemicilik Terimleri (İstanbul: Deniz Lisesi Komutanlığı, 1968) adlı sözlük birçok girişim gibi denize indirilemeden mumlu kağıtla teksir edilmiş otuz beş sayfalık bir risale biçiminde kaldı.

 

 

Refik Ağabey'in Tankerleri

 

Akdoğan Sözlüğü

Geçtiğimiz yıl sivil denizciliğimizle ilgili bir fotograf albümü yayımlandı; adı Biz Bir Aileyiz (İstanbul: Hızır Reklamcılık Yayıncılık, 2005). Bu albümün derleyeni, ticaret filomuzda Refik Ağabey olarak tanınan Refik Akdoğan, denizcilik kültürümüzün kayda geçmesine yaptığı bu katkıdan otuz yıl önce de sözlük filotillamız için iki büyük tanker inşa etmişti. Bunların birincisi olan İngilizce-Türkçe Ansiklopedik Denizcilik Sözlüğü. (3. Baskı. İstanbul: Kendi Yayını, 1988) adlı sözlük, uzun yıllar kendi alanındaki tek sözlük olarak kaldı. Akdoğan’ın amacının da Ahmet Rasim’in amacına benzer olduğu şu ifadesinden anlaşılıyor: “İkinci Dünya savaşından sonra Türk denizcileri için dünya denizlerine açılma olanağı ortaya çıkınca denizcilik İngilizcesini öğrenmek daha da önem kazandı. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki denizcilik okullarımız bize yeterli derecede denizcilik İngilizcesi öğretmediğinden yabancılarla olan ilişkilerimizde büyük güçlüklerle karşılaştık ve hatta büyük zararlara neden olan hatalar yaptık. Bu konuda anlatılan gülünç hikâyeler aslında çok düşündürücüdür; böyle gülünçlüklerin halen devam ettiğini de duymaktayız”.

 

Akdoğan’ın o zamana kadar yayımlanmış sözlüklerdekinin dışında bir amacı daha vardı ki onu da sözlüğünün “çok yönlü yarar sağlayan bir görünüş kazanması … denizcilik deyimlerinin, yapılan açıklamalarla denizci olmayanlarca da anlaşılmasının sağlanması” olarak dile getiriyordu. Gemicilikten deniz gökbilimine, sigortadan sağlık terimlerine kadar birçok alanı kapsayan bu sözlük hiç şüphesiz filotillamızın en kapsamlı gemilerinden biri olması niteliğini hâlâ korumaktadır.

 

Öte yandan, sözlüğünün Türkçe terimlerin ve deyimlerin açıklanması açısından kullanılamaz olduğunu gören Refik ağabey, sözlüğünün dizinini tersine çevirerek 1980 yılında Türkçe-İngilizce Ansiklopedik Denizcilik Sözlüğü (2. Baskı. İstanbul: Kendi Yayını, 1988) başlıklı eseri yayımladı. Bu çalışmasını “meslekdaşlarım, dostlarım, denizcilikle ilgisi olan ya da olmayanlar, deniz öğrencileri ve birçok gemi sahibi”nden gelen istek üzerine gerçekleştirdiğini söylerek şöyle diyor: “İstenilen görev kutsal olduğu kadar zevkli de olduğundan, terimiz kurumadan, … [sözlüğü] hazırlamaya çalıştım. … Sözlüğün ana denizcilik konularında, Türkçe – İngilizce - Türkçe Açıklamalı olarak hazırlanmasından amaç, sözlüğün gerektiğinde Türkçeden Türkçeye bir sözlükmüş gibi kullanılmasını sağlamak içindir”. Kendisinin ikincil bir görev olarak gördüğü bu özellik kanımca bugün bile onu kullanımdaki en kapsamlı ansiklopedik sözlük yapan özelliktir.

Ne yazıktır ki, hem Ahmet Rasim hem de Refik Akdoğan sözlüklerini kendileri yayımlamak durumunda kalmışlardır. Akdoğan, ikinci sözlüğünün sonunda “devletin bu tür kitapların basımını teşvik edici hiçbir yardımda bulunmaması nedeniyle sözlüğün basılmasını gerçekleştirmenin olanaksız duruma geldiği”nden söz etmekte ve bu zorluğun bir dostunun yardımıyla aşıldığını anlatmaktadır. Bu ilgisizlik hâlâ devam etmektedir; Türk Dil Kurumu’nun kuruluşundan beri geçen yetmiş üç yıl içinde bir denizcilik sözlüğü üretememiş olması hem büyük bir eksikliktir hem de toplumumuzun denizciliğe olan ilgisizliğinin bir başka göstergesidir.

 

 

Seksenli Dönemin Gemileri

 

Denizci Sözlüğü

Yazarının kendi olanakları ile yayımladığı bir diğer sözlük ise Metin Karayazgan’ın Denizci Sözlüğü: Gemici Dili (İzmir: Kendi Yayını, 1981) adlı küçük sözlüğüdür. Fazla dağıtılmadığı için pek bilinmeyen bu sözlük aslında Türkçe denizcilik terim ve deyimlerinin açıklanmasını herhalde en iyi veren ve gerçek bir sözlük düzeninde hazırlanmış bir eserdir. Yer yer ansiklopedik açıklamalara kaçmasına rağmen gemicilik terimlerini oldukça zengin bir biçimde kapsamaktadır.

 

Sözlük flotillamızda yer alan gemilerin azlığı, bulunanların da pek yaygın olarak bilinmemesi, Yelken Dünyası dergisinin ilk yayım yılından itibaren denizcilik terimlerinin tanıtılması konusuna önem vermesi sonucunu doğurmuştur. Deniz kuvvetlerinde, ticaret gemilerinde ve daha sonra çeşitli kulüp ve derneklerde aldığı görevlerle denizcilik dünyamıza büyük katkıları olan Samim Çağatay, 1985 – 1989 yılları arasında bu dergide “Denizcilik Terimleri Sözlüğü” başlıklı bir dizi makale hazırladı (Yelken Dünyası sayı 9 - 62). Temel olarak Gürçay’ın sözlüğünden kaynaklandığını düşündüğüm bu sözlükte bazı yeni çizimler de yer almaktaydı. Kendisinin ömrünün vefa etmemesinden olsa gerek, amatör denizcilik dünyasının kültürüne önemli bir katkı yapan bu dizi makalenin daha sonra derlenerek bir kitaba dönüştürülememiş olmasını herhalde büyük bir eksiklik olarak görmek gerekir.

 

Gemici Dili

1878-79 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında donanmanın güçsüzlüğünün yarattığı sorunların önemini anlayan Türk halkı, 1909’da "Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye (ulusal yardım) Cemiyeti"ni kurarak donanmanın techizine büyük katkılarda bulunmuştu. Daha sonra kapanan cemiyet 1965’te "Türk Donanma Cemiyeti" adıyla tekrar açılmış,1972’de bir vakfa dönüştürülmüş ve 1981’ise adı de "Türk Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı" olarak değiştirilerek 1987’ye kadar varlığını sürdürmüştü. Varlığı süresince denizcilik kültürünün gelişmesine yönelik birçok etkinlikte de bulunan cemiyet çeşitli dergiler ve kitaplar yayımlamıştı. Bu yayınlardan zannedersem sonuncusu da Mustafa Zaloğlu’nun Gemici Dili (İstanbul: Türk Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, 1988) adlı sözlüğüdür. Akdoğan’ın sözlüğüne benzer biçimde Türkçe – İngilizce – Türkçe açıklamalı olarak düzenlenen sözlüğün ansiklopedik bir niteliği de vardır. Özellikle her harfle ilgili bölümlerin sonuna konmuş çok sayıda resim, fotoğraf ve bunların lejandları, metindeki anlatımı görsel olarak da zenginleştirmektedir. Devletin çeşitli kurumlarınca yayımlanan birçok kıymetli eser, tanıtım ve dağıtımlarına gerekli önemin verilmemesi sonucu çok sınırlı olarak bilinmekte ve o kurumların depolarında çürüyüp gitmektedir. Zengin içeriği ve önemine rağmen Zaloğlu’nun sözlüğünün de bu kadere boyun eğdiğini öne sürsem, herhalde pek de yanılmamış olurum.

 

Yeni yazıya geçişimizden başlayarak 1980’li yılların sonuna kadar inşa edilmiş olan sözlükler filotillamızın buharlı emektar gemileri gibidir. Uzun yıllar boyunca deniz dünyamızın terim ve deyim hamûlesini kuşaktan kuşağa taşımış ve halen de taşımaya devam ediyorlar. Sanki artık emekliye ayrılmak arzusundalar, ama yerlerini alabilecek çağdaş gemilerin henüz inşa edilmemiş olmasına üzgün olarak, kendilerini bu yükü taşımaya zorunlu hissediyorlar.

 

  Deniz Sözlüklerimiz sayfasına dönmek için tıklayınız.

  Denizci Kitapları sayfasına dönmek için tıklayınız.