MUSTAFA PULTAR           DUM VENTUS EST, SPES EST



SÖZLÜK FİLOTİLLAMIZIN GÜNÜMÜZDEKİ GEMİLERİ


 

Sözlük filo(tilla)mızın emektarlarını tanıtırken bunların artık emekliye ayrılmak üzere olduklarından söz etmiş ve yerlerine yenilerinin gelmesi gereğini belirtmiştim. Denizcilik dünyamızda kültür konularını sırtlarında taşıyanlar genellikle deniz kuvvetlerimizin emekli subaylarıdır. Erken emekliye ayrılmak durumunda kalan bu subaylar birikimlerini kaleme alıp bir biçimde sonrakilere aktarılmasını sağlarlar.

 

İşte erken emekliye ayrılanlardan biri Deniz Harb Okulu’nun bahrî ilimler zümre başkanı Burhanettin Seri’dir. Daha sonra uzakyol kaptanı olarak çalışmış olan Seri, gemicilik ve seyir kitapları arasında bir de bir sözlüğün kaptanlığını yapmıştır. Önce 1976 yılında Deniz Matbaası adındaki emektar tersanede inşa edilen bu sözlüğü, kendisi daha sonra endüstri meslek liseleri için yazdığı Güverte Avlama Güverte Gemicilik (İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, (1984) 1992) başlıklı ders kitabında, 80 sayfalık “Gemicilik Sözlüğü” bölümü biçiminde yedeğe almıştır. Bu küçük sözlük Türkçe gemicilik terimlerinin İngilizce karşılıklarını ve Türkçe açıklamalarını ile yüklüdür. Çok sayıda çoğaltılmış olması dolayısıyla yaygın dağıtım bulmuş ve halen de temin edilebildiği için günümüzün kolaylıkla kullanılabilecek önemli sözlüklerindendir.

 

Seri’nin sözlüğünde “çifita”, “karaman vurmak”, “palador” gibi bazı terimlerin İngilizce karşılığı yoktur ve …. biçiminde bırakılmıştır. Bundan sözlüğün öncelikle Türkçe düzenlenip, içerdiği terimlerin İngilizce karşılıklarının sonradan bulunmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Süleyman Nutkî’nin Kamûs-i Bahrî’si ile başlayan bu geleneğin galiba en son örneğidir Seri’nin sözlüğü.

 

Buna karşın, kendi dilimizin araştırılarak ondan kaynaklanan gemiler inşa etmek yolu maalesef artık terkedilmiş görünüyor. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün de İngilizcenin başatlığına boyun eğmesi sonucu artık denizcilerimiz kendi dillerinin incelikleriyle uğraşmak yerine İngilizce terim ve deyimleri öğrenmek, anlamak ve kullanmak durumundadırlar. Sözlüklerimiz de, tasarımları dışarıdan kopyalanmış gemiler gibi, İngilizce’den tercüme rotasına girmiş bulunuyor. Bu gemilerin bir örneği Ekrem Ali Süzen’in Denizcilik Terimleri (İstanbul: Süzen Telsizcilik, y.y) başlıklı şilebi. Süzen, gemisinin inşaatına, bu sözlüğü neden düzenlediğini, önsözünde şu gerçeği dile getirerek açıklıyor: “Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde denizciliğe gereken önem verilmediği gibi, gösterilen ilgi de oldukça az. İlginin azlığı nedeniyle denizcilikle ilgili kitapların sayısı pek fazla değil.” Sakız gibi çiğneyerek artık anlamsız bir hale getirdiğimiz bu “üç tarafı deniz” deyimini kullanmış olsa da, dediklerinde haklı.

 

Üç güverteli olan sözlüğün ana güvertesine İngilizce-Türkçe bölüm yerleşmiş, palavra güvertesine ise Türkçe-İngilizce. Bunlar sade giyimli, cafcaflı üniformaları olmayan sözcükler. Türkçe terimlerin Türkçe açıklamasını içeren üçüncü bölüm ise tavlon güvertesine atılmış. Bu güvertedeki açıklamalar ise sade giyimli değil, bir sözlükte olması gereken türden. Çoğunlukla ansiklopedik ayrıntılara girilmeden yalnızca terimlerin anlamlarının açıklanmasına yer verilmiş.

 

Seri’nin şilebine benzer, ama çok daha büyük bir şilep Münip Baş’ın Denizcilik Sözlüğü: İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce. (İstanbul: Akademi Denizcilik, 2001). İki güverteli; ana güvertesine İngilizce-Türkçe olanlar binmiş, palavra güvertesine ise Türkçe-İngilizce olanlar. Ama Türkçe bir terimin anlamını bulmak istiyorsanız önce palavraya inceksiniz, oradan İngilizce terimi bulup tekrar ana güverteye çıkacaksınız ve o terimin ne demek olduğunu anlayacaksınız. Örneğin bir yerde “ıskarmoz” diye bir terim okudunuz, olur a ne demek olduğunu bilemiyiverdiniz. Palavra güverteye inip bunun “rowlock” diye bir karşılığı olduğunu öğrendiniz; o da ne ola ki? Bunu anlamak için ana güverteye çıkıp İngilizce o terimi bulunca merak ettiğiniz şeyin “ıskarmoz, yarımay ıskarmoz, küreklerin üzerine konularak çekildiği küpeşteye konulan U şeklindeki metal parça” olduğunu anlayacaksınız. Ama siz okuduğunuz yerden bunun bir tür inşaat öğesi olmasını bekliyordunuz. O burada yok çünkü bu gemi denizcilikle ilgili olduğu halde gemi inşaatıyla ilgili terimler, yelkencilikle ilgili terimler, deniz ticareti ile ilgili terimler bu şilebe yüklenmemiş.

 

“Iskarmozun ne olduğunu anlamak için Münip Baş’ın inşa ettiği bir başka gemiye binmeniz gerek: Resimli Denizcilik Sözlüğü: İngilizce, Türkçe, Almanca, İtalyanca, İspanyolca (İstanbul: Fenerci Denizcilik Yayıncılık, 2002). Restore edilmiş midir nedir, 2002 yılında inşa edilmiş ama sanki yirminci asrın başlarından kalma bir gemi. Çünkü Paasch geleneğinden gelen, sol sayfada bulunan resimlerdeki numaralara karşılık düşen terimleri sağ sayfada beş dilde tablo biçiminde veren bir sözlük. Bu tür sözlükler bildiğiniz bir terimin başka dildeki karşılığını bulmak için ya da biraz karıştırıp “ha bak buna da şu deniyormuş” gibi öğrenmeler için çok kullanışlı; ancak bilmediğiniz bir terimi öğrenmek pek kullanışlı değil. Örneğin, ben ıskarmozun bu ikinci anlamıyla ne demek olduğunu tesadüfen biliyordum da ilgili resmi bulup oradan çıkarabildim. Üçüncü anlamını ise aramaya kalkışmadım bile.

 

Kaynakları belirtilmemiş olduğu için bu şilebin hangi yöntemle tasarlanıp inşa edildiğini bilemiyeceğim. Yalnız bana son günlerde eline geçen bir tatlı kitabını hatırlattı; meşhur bir Türk yemekleri ahçısının yazdığı bir kitabı. Kitabı karıştırırken bana sanki tanıdıkmış gibi geldi. Biraz kurcalayınca 1924 de bir hanım yazarımızın eski harflerle yazdığı, daha sonra da Osmanlıca öğrencileri tarafından yeni yazıya çevrilip yayımlanan bir kitabın hemen hemen aynısı olduğu ortaya çıktı; yalnız anlatım biraz daha bugün kullandığımız dile yaklaştırılmış. Ahçımız hiç olmazsa kitabın girişinde hanım yazardan lütfen kısaca söz etmiş. Ama son günlerde onların dahi “unutulduğu” o kadar çok kitap ortaya çıkmaya başladı ki.

 

Yelkencilikle ilgili terimleri bulmak için yine benzer yapıda fakat resimsiz bir yolcu gemisine binmeniz gerek, seksen çeşit diyardan gelen insanların güverteyi turlamaya çıktığı bir gemiye: Barbara Webb ve Michael Manton’un On Dilde Yatçılık Terimleri Sözlüğü (İstanbul : İletişim Yayınları, 2003). Arka kapağında yazıldığı üzere, özgün baskısındaki (Londra: Adlard Coles Nautical, 1995) biçimine göre sonuna “eklenen ve sözlüğün kullanılmasını son derece kolaylaştıran İngilizce ve Türkçe dizin ile özellikle yabancı sularda seyreden veya seyretmeye hazırlanan tüm yatçılar için yıllardır benzersiz bir başvuru kaynağı olma özelliğini sürdürüyor”. Önemli bir gemi, her evin limanında bulunması gerekir bence.

 

Bu sözlüğün bir de filikası var. Biz zamanlar yayımlanıp da şimdi tarihe karışmış olan Yachting World Türkiye dergisinin eki olarak dağıtılmış ufak, elvan boyalı bir kayık. Zuhal Atasoy’un ana gemiden yararlanarak hazırladığı Beş Dilde Denizcilik Terimleri Kılavuzu (İstanbul: 1Numara Hearst, y.y.). Seçilen dillere bakarken neden bunlar seçilmiş diye düşündüm. Bu kılavuz kime hitap ediyor, büyük olasılıkla Akdeniz’de seyre çıkacak yatçılara. İngilizceyi anladık diyelim, çünkü kambersiz düğün olmaz. Hadi Fransa’ya, İspanya’ya da uzanalım. Ama neden Almanca; onun yerine örneğin İtalyanca ya da Yunanca olsa daha iyi olmaz mıydı diye düşündüm. Sonra anladım ki meğerse bu filika, ana sözlüğün Almanya’da yayımlanmış planlarından hareketle inşa edilmiş.

 

Denizcilik Terimleri Sözlüğü

Günümüzde herhalde en alımlı ve tonajı en yüksek olan gemimiz, Ian Dear ve Peter Kemp tarafından hazırlanmış ve Orkun Soyer tarafından dilimize çevrilmiş olan A’dan Z’ye Denizcilik Terimleri Sözlüğü (İstanbul: Kropi Yayınları, 2002) olsa gerek. Bir okul gemisi gibi olan bu sözlüğün ikinci baskısına bir önsöz yazan Sezar Atmaca, Türkçe sözlükler hakkında genel bir bilgi verdikten sonra, bu sözlüğün “kuru bir çeviri metin olarak kalmaması için” bazı ekler yapıldığını, Türkiye ile ilgili olarak ansiklopedik bilgiler eklendiğini belirtiyor. Bu arada şu meşhur fırtına takvimi saçmalığı da kaçak yolcu olarak araya sıkışıvermiş. Sezar bey kızacak ama, bu kaçak yolcunun yarattığı şamata ile dikkatimizi sürekli olarak kendine çektiğini, böylece birçok insanı aldattığını daha önce de anlatmaya çalışmıştım. Şöhretine karşın neden güvenilmez olduğunu, her yerde hazır ve nâzır ollarak güvenilir olduğu fikrini vermesiyle de neden tehlikeli olduğunu Yelken Dünyası’ndaki bir yazımda açıklamıştım. Nereye baksak karşımıza çıkıyor; bir gemiye de binivermiş işte.

 

Ülkemizde denizcilik kültürü deyince akla en önce Deniz Kuvvetlerimiz gelmez mi? Denizcilik tarihimizi emekli albaylar, emekli amiraller yazmıştır. Denizle ilgili kitapları onlar yayımlar, denizlerimizin mesahasını ve haritalarımızı deniz subayları yapar. Deniz Müzesi’ni onlar kurmuştur; onlar işletir, tarihi deniz arşivini onlar korur. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi sözlük filo(tilla)mızın önemli bir bölümünü de onların gemileri oluşturur, sanki bir donanmanın gemileridir sözlüklerimiz. İşte o donanmanın en son gemisi de küçük bir muhrip; İngilizceden çeviri modasına uyularak inşa edilmiş bir gemi. Muhriplerimizin çoğunu Amerika’dan aldığımız gibi onu da Amerika’dan almışız. Yazdığı kitap ve makalelerle günümüzün önde gelen yazar-amirallerinden biri olan Cem Gürdeniz, Amerikan Deniz Kuvvetleri’nden emekli albaylar John Noel ve Edward Beach’in yayımladığı Naval Terms Dictionary (Annapolis, MD: Naval Institute Press, 1988) başlıklı sözlüğü ana kaynak olarak kullanarak Deniz Kuvvetleri Terimler Sözlüğü: İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce (İstanbul: Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi, 2001) adında bir sözlük yayımlamış. Münip Baş’ın şilebi gibi onun da ana güvertesinde İngilizceler, palavra güvertesinde ise Türkçeler geziniyor. Minik ama yoğun bir sözlük.

 

Zaman içinde, nerdeyse sittin senedir, Yelken Dünyası, denizcilik kültürümüzdeki birçok eksikliği görüp o konularda öncülük etmiştir. Bunlardan birine örnek olarak, rahmetli Samim Çağatay’ın dergide yayımlanan sözlüğünden daha önceki bölümlerde söz etmiştim. İşte, İngilizceden aktarmalı olarak değil de kendi dilimizden kaynaklanan bir sözlüğün artık zamanının gelmiş olduğunu duyumsayanlar arasında olduğunu sandığım Orhan Süren’in hazırladığı bir sözlük, dergimizin geçen sayısından itibaren yayımlanmaya başladı. Süren, Askeri Yayın Kurulu başkanlığından emekli bir albay; on iki yıldır elinde biriken bu bilgiler için şöyle demiş: “Yıllarımı verdiğim bu emeğin çöpe gitmeden değerlendirilmesi en büyük arzum.” Umalım ki onun bu çabası Süleyman Nutkî’nin deyişiyle “evrak-ı perişan” üzerinde kalmasın; hamiyetperver bir kişi ya da kuruluş, onun bu eserinin üç yüz bin tonluk bir tankere dönüşmesini sağlasın.

 

  Deniz Sözlüklerimiz sayfasına dönmek için tıklayınız.

  Denizci Kitapları sayfasına dönmek için tıklayınız.